Savran Ailesinin 3 Neslinin Almanya‘da Yaşama Hikayesi yazımızda Osman Savran’ın 1971 yılında para kazanmak için Almanya’ya gidişini, orada kalış hikayesini, 2. ve 3. neslin Almanya’daki durumunu yazdık.
Osman Savran ile Başlayan Savran Ailesinin Almanya’da Yaşama Hikayesi
Osman Savran, Türkiye’den Almanya’ya çalışmak için giden işçilerden biriydi. Gurbeti göze alacak kadar cesur, biraz da çaresiz işçilerden sadece bir tanesiydi. 1971 yılında Sirkeci Garı‘ndan hareket eden trenle gurbet yolculuğu başlamıştı. Almanya’dan işçi alımları ülkemizde ilk defa 1961 yılında başlamıştır. Osman Savran, değişik bir coğrafyada ve toplumda değişmedi. Oğlunu da torununu da tıpkı kendisi gibi yetiştirmeyi başardı. 3 nesil, tek bir istikamette yol aldı. Osman Savran’dan hikayesini dinleyelim:
Savran Ailesinin Hikayesi-1.Nesil Osman Savran 78 Yaşında
Ben Gurbete Gidemem
Almanya’ya gidip gelenleri duyuyorduk gençliğimizde. Bir gün, Balıkesir Bigadiç‘te minibüse bindim. Yanıma birisi oturdu. Selam kelam ettikten sonra, işçi misin diye sordu. Ben de evet, gurbetteyim, dedim. Adam, bu gurbeti çekeceğine tam bir gurbet çeksene, dedi. Ben, daha uzaklara gidemem, okuma yazmam tam yok, dedim. Bunun üzerine adam, okuma yazma bilip de ne yapacaksın, kazma kürekle çalışacaksın, dedi. İşçi olarak yazılmamı tembihledi. Başvurumu yaptım. Tren şuradan, şu saatte kalkar; vaktinde gelmezsen beklemez, dediler. Dedikleri saatte vardım Sirkeci’ye. Yola çıktık hayırlısıyla.
Geri Dönmeyi Düşünerek Gittim, Herkes Gibi
Kimisi biraz para kazanıp toprak alıyordu memleketinden, kimisi traktör alıyordu ve geri dönüyordu. Ben de aynı düşünceler içindeydim. Balıkesir’e izne geldim bir gün. Elimdeki parayla 100 koyun alabiliyordum. Kalsam mı diye düşünürken, vazgeçtim. Koyuna bakmak zor geldi. Hastalığı var, temizliği var, var da var… Almanya’ya dönmeye karar verdin.
Ailemi Getirdikten Sonra Bir Daha Dönmeyi Düşünmedim
Almanya’ya gittikten 10 sene sonra ailemi de götürdüm. Bu 10 yıl boyunca burada bekar hayatı yaşamıştım. Türlü çileler çektim Almanya’da. Ailemi yanıma getirdikten sonra bir daha Türkiye’ye dönmeyi düşünmedim. Çünkü ülkemdeki şartları biliyordum. Türkiye’deki günlük ücretimle 1 kilo et alırken, Almanya’da günlük kazandığımla bir koyun kesebiliyordum. Bugün de dönmeyi düşünmüyorum, sadece kısa süreli geliyorum.
Çocuklarımı, Büyüklerimden Gördüğüm, Öğrendiğim Gibi Yetiştirmeye Çalıştım
Ailemi getirdiğimde, diğer Türk ailelerle birlikte, mahalle gibi bir yerde yaşıyorduk. Burada herkes birbirini tanıyordu. Çocuklar bir arada oynarlardı; komşuluklar, yardımlaşmalar aynen devam ediyordu. Yine de bazen korkuyorduk çocuklarımız adına. Acaba onları nasıl yetiştirmemiz lazım, diye düşünüyorduk. Bazı arkadaşlarımızın kötü yönde değiştiklerini, bozulduklarını görüyorduk. O yüzden evlatlarımızın yetişmesine azami dikkat ettik. Onları, büyüklerimizden gördüğümüz, öğrendiğimiz gibi yetiştirmeye çalıştık.
2.Nesil Ramazan Savran 46 Yaşında
Almanya’ya Geldiğimde 7 Yaşındaydım
Babam bizi Almanya’ya getirdiğinde sene 1981, ben 7 yaşındaydım. O güne kadar köydeki hayvanlara bakıyorduk. Almanya’da ise bambaşka bir ortama gelmiştik. Babam madende çalışıyordu. Oturduğumuz ev, Türk madencilerin oturduğu muhitteydi. Gündüzleri oradaki çocuklarla oynuyordum, o yüzden çok zorluk çekmedim. İlk sınıflarda zorluk çektik. Okulda Almanca görüyorduk ama öğrenemiyorduk. Babam da yardımcı olamıyordu. Çünkü iş güç derken vakitleri olmuyordu.
Okul dönemi ilk zamanlarda zordu, maden bölgesi olduğu için okuldan sonra arkadaşlar direk madende işe başlıyordu. Alman öğretmenim okumaya devam etmemi tavsiye etti. Lise ve üniversite yıllarında özellikle Alman çocuklarıyla beraber aynı ortamı paylaşıyorduk. İster istemez farklı bir toplumun kültür öğeleri ile karşılaştım. Fakat bu arada ailemin desteğiyle camilerde dini ve kültürel eğitim de alıyordum. O derslerin desteğiyle kendimi korumaya çalıştım. Kültürümüzden, dinimizden kopmamak için uğraştım. Maneviyatla ve kültürümüzle olan irtibatımız, dışarıdan gelen kötülüklere karşı bize siper oldu. Bu açıdan kendimi şanslı görüyorum. Babam kendini korumayı başardığı için benim de iyi bir şekilde yetişmemi sağladı. O yanlış işler yapsaydı, muhtemelen ben de ondan ne gördüysem onu yapacaktım.
Türkiye’ye 1-2 Yılda Bir Mutlaka Gidilmeli
Benim düşünceme göre, kaçıncı kuşaktan olursa olsun herkesin 1-2 yılda bir Türkiye’ye gidip gelmesi lazım. Türkiye’de ezan sesini duymak bile yetiyor insana. Maalesef çocuklarımızda bu istek giderek azalıyor. Bizler ziyarete gitmek, oradaki akrabalarımızı ve arkadaşlarımızı görmek istiyoruz. Çocuklar ise biraz daha farklı bakıyorlar. Almanya’da doğup büyümelerinin tesiri var.
Dinlerinden, Kültürlerinden Kopmasınlar Diye
Bizim için Almanya, yabancı bir ülke iken, çocuklarımız için Türkiye yabancı bir ülke konumunda. Topraklarından maddi olarak kopmuş olsalar da en azından dinlerinden, kültürlerinden kopmasınlar diye uğraşıyoruz. Ailemizden ne öğrendiysek, ne gördüysek onları da öyle yetiştirmeye çalışıyoruz.
Gün geçtikçe gençlik bozuluyor. Türkiye’de de durum farklı değil. Bizim elimizden gelen, onları hakkıyla eğitmek, bilmeleri gerekeni öğretmek ki onlar da gelecek nesillerini sağlam temeller üzerine imar edebilsin. Biz sallanırsak, evlatlarımız çatırdamaya başlar, onların evlatları da yıkılan bir bina misali yerle bir olur.
3.Nesil Süheyl Savran 20 Yaşında
Dedemden, Babamdan Gördüğüm Gibi Yaşıyorum
Almanya’da doğdum ve büyüdüm. Ben, ailemizin Almanya’daki 3. kuşağıyım. Dedem, Türkiye’de doğmuş, orada yetişmiş. Babam da Türkiye’de doğmuş, fakat burada yetişmiş. Az da olsa orayı görmüş. Fakat ben burada bambaşka bir coğrafyada, bambaşka bir kültürün içine doğdum. Neyse ki özümü öğrendim; dinimden, kültürümden bihaber büyümedim. Dedemin ve babamın emeği çok büyüktür üzerimde. Onlar olmasaydı, kendilerini korumasalardı, beni yetiştirmek için uğraşmasalardı, belki de her şey çok farklı olurdu. Okula gidiyoruz, istesek de istemesek de değişik bir ortamda farklı insanlarla muhatap oluyoruz. Fakat doğru kalmak da eğri olmak da bizim kendi elimizde. Savran ailesinin Almanya’daki durumu bu şekildeydi.
Savran Ailesinin 3 Neslinin Almanya’da Yaşama Hikayesi-İnsan ve Hayat Dergisi‘nden yardım alınmıştır.